1 Temmuz 2015 Çarşamba

Biliyorum Semoş'um.


Dün gece yine epey sağlıksız şeyler yiyip, Mustafa içerde telefonla konuşurken, üzerimi değiştirip televizyonun karşısına uzandım. Başımın altında ufacık bir kırlent, üzerimde kedi kokan kareli bir battaniye. Saçma salak bişeyler izleyip uyuklayıp, dinlenmek istedim. Açtım televizyonu ve Fox Tv'de aptal bi romantik gençlik dizisi izlerken sızmış gitmişim.

Telefon çalıyor bağıra bağıra. Bi açtım gözümü sabah olmuş. Arayan dünyalar güzeli annem, her sabah olduğu gibi. "Günaydın Sülo'm, hadi kalk işe geç kalıcaksın" dedi, yarım ağız "Tamam annem" diyerek kapattım. Tekrar sızmışım annem tekrar arıyor, huyumu biliyor çünkü ama ben duymazdan geliyorum telefonu. Mustafa yine hiç uyumamış, beni uyandırmak için açmış Müslüm Gürses'den Hangimiz Sevmedik'i, "Kalk ulaan kaalk sabah oldu!!" diye bağırarak ve Beş Kardeş'e selam çakarak uyandırdı beni. Fırladım çekyattan hemen üzerimi değiştirip doğru işe.

Gündüzleri zaten saçma bir kaos'un içindeyim, çalışmayı çok seviyorum ama aynı zaman da hiç sevmiyorum garip bi şekilde. Neyse mesai bitti ben biraz daha kaldım, yemeğimi yiyip çıktım doğru metroya.


Biletim yok, gişede kimse yok, bilet veren otomat bozuk. Oflaya poflaya sağa sola bakıyorum, arıyorum birilerini, baksınlar bana. Neyse gişedeki adamcağız geldi elinde çayı, yüzünde bi rahatlama hali, belli ki orucunu  açmış. Dedi "Buyur yeğenim". Ben hiç sesimi çıkarmadan, cebimde ki bütün bozuklukları döktüm önüne, "Doldur abi.."


İndim aşşağıya, metro saatine baktım daha sekiz dakika var. Dedim oturayım ben şuraya, çantamı kucağıma aldım, gömleğimin üst düğmesini çözüp, kravatı gevşettim. İnanılmaz bir rahatlama geldi, belki de boğulmak üzereydim bilmiyorum.

Kafam çok dolu bi şekilde,metronun geleceği o karanlık boş tünele bakıyorum, daha da süresi var belli ki. Eve gidip tez önerimi en baştan yazmam lazım, hafta sonu evi boşaltıcaz onu düşünüp geriliyorum, ucuz yollu şehirler arası nakliye arabası bulmamız lazım, zaten akşama kadar ikon çizmekten ciğerim solmuş, kafamın içinde Psd'ler fink atıyor, Salı gününden itibaren 10 gün içinde 3 şehir değiştirmem lazım, illüstrasyonları bitirmem lazım adamlar beni bekliyor, işi bırakırken işleri tastamam teslim etmem lazım, video montajım var koskocaman daha, bi de sırtım ağrıyor yine bi kaç gündür. Anlayacağınız bok çuvalı gibi hissediyorum. Hemen eve atmam lazım kendimi. Diyorum kendi kendime acaba yukarı çıkıp taksiye mi binsem, sonra kızıp "dur ulan ayı, daha maaşını almamışsın ne taksisi?" diye kendi kendime kızıyorum.

Şükür ki metro geliyor. Kalkıyorum ayağa, takıyorum kulaklığı kulağıma, telefondan şarkı seçmek için kafayı eğince, enseme koskocaman bir ŞIP! Kafamı yukarı kaldırıp bakıyorum su damlıyor tavandan, bir de Melih Gökçek'e kayıyorum kendi kendime. Metro duruyor, kapı açılıyor. Her gün aynı kapıdan, aynı vagona biniyorum. Baştan ikinci. Kapıdan girer girmez bi tane boş yer, bakıyorum ayakta kimsede yok, oturuyorum hemen oraya. Çantamı ayaklarımın ucuna koyup arkama yaslanıyorum. Bir de ne göreyim, karşımda 60-65 yaşlarında olduklarını tahmin ettiğim bi tane çift var. Kadının kucağında beyaz bir saksıda pembe begonyalar, kurdelesi falan var. Belli ki kocası almış. Tek koluyla sarılmış ona sıkı sıkı, kafasını yaslamış omzuna adamın hafif kaldırmış kafayı, o kadar güzel gülümsüyor ki, inanamazsınız. Adamda elini atmış omzuna kadının, ufak ufak okşuyor karısını nasıl bir sevecenlik ama tarif edemem.

Tak! Şarjım bitti telefon kapandı, müzik gitti. Hiç aldırmadım, yüzümde aptal bir gülümse karşımda olanları izliyor, o enerjiyi hissediyorum sanki. Ben varım o adamın yerinde gibi oldu birden. Karşımda olan biteni izlerken, yol bitmeye yaklaştı.

Necatibey durağında kalktılar ayağa, benim yanımda ki kapıdan inecekler, kadın sıkı sıkı tuttu kocasının elini ve dedi ki; 

"44 yıldır seni sevmekten hiç vazgeçmedim, Nurettin". 

Adamcağız da ufak bi tebessümle, sarıldı karısına bi tane de öpücük kondurdu alnına ve dedi ki;

"Biliyorum Semo'şum, bende."

Kapı açıldı ve tıpış tıpış, ağır ağır gittiler. Bana da bakıp arkalarından iç geçirmek kaldı. Ve bi türlü yıldızımın barışmadığı iç sesim dedi ki bana;

"Bir zaman gelecek ve o adamın yerinde sen olacaksın Sülocum."

01 Temmuz 2015


31 Temmuz 2014 Perşembe

Duygu Kodlaması.

Bazı şeyleri bazı şeylerle bütünleştirirsiniz ya hani.

Ne görsen ne duysan aklına direk o şeyle bağdaştırdığın kişi veya olay gelir.

Ben bu işi şarkılarla yapıyorum.

Bildiğin kodluyorum şarkıları dinlerken, bir şeylerle bütünleştiriyorum onları.

Ya da bir olayda veya durumda sağda solda çalan bir şarkı direk kendi kendine o olaya o duyguya kodluyor. Sana bir şey bırakmıyor.

İyi veya kötü şeyler de olabiliyor bunlar.Ama genelde hep iyi.

Bir şarkı duyuyorum ya da dinliyorum isteyerek hani, aklıma direk o kişi veya olay geliyor.Annem geliyor aklıma,Civan geliyor,Orhan geliyor,Musti geliyor,Büşra&Tarık geliyor,O geliyor bu geliyor.

Direk oturuyorlar kalbimin üzerine.Çok özlediğimi veya benim için ne kadar kıymetli olduklarını tekrar tekrar anlıyorum.O an mesela o insan evladı yanımda olsun istiyorum.Annem oluyor bu,babam oluyor kız kardeşim oluyor erkek kardeşim oluyor can dostlarım oluyor hiç farketmiyor,o an yanımda olsun,anlatayım istiyorum ne olursa.

Hep iyi şeyler gelmiyor tabi aklıma.

Kötü şeyleri de kodluyorum tabi şarkılara.

Hasta olduğum zamanlar, bana sarılırken eski sevgilisinin adıyla bana hitap eden kız arkadaşım geliyor aklıma, başka bir sevgilimi yakın bir arkadaşımla aynı odada bastığım zamanlar geliyor,severek çalışmadığım ama mecbur olduğum için bir çok şeye katlandığım zamanlar geliyor, arkadaşlarımın beni nasıl sırtımdan vurdukları zamanlar geliyor.

O zaman da nefret kusuyorum.Keşke yanımda olsalar da ya da o zamanlar tekrar olsa da bir bir suratlarına vursam her şeyi, tokatlasam onları istiyorum.

Ama geçiyor sonra.

Çok fazla nefret hissedebilen ve kin tutabilen bir adam olamadım hiç bir zaman.

Herşey geçiyor ve geçicek buna da adım gibi eminim.

Yine herşey çok güzel olucak diyorum.

Ve hep güzel şeyleri şarkılara kodlayacağım onu da biliyorum.

Güzel şeyleri.

Hep.

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Dediler ki.

Yaşadığım son 2 haftalık süreçte, eski iş ilişkilerim,arkadaş ilişkilerim,ailevi ilişkilerim ve özel ilişkim de bi şekilde zarar gördü,bi şekilde koptu,gitti bitti.

Hem de bu kadar sıkıntının,derdin,problemin üstüne.

Grand Canyon'u düşünün.Metrelerce yükseklikteki yamaçların üzerinde iki yakayı birbirine bağlayan bir ipin üzerinde yaşıyordum,orada hayatımı sürdürmeye çalışıyordum.Zordu benim için,en azından benim için.Ama bu son yaşananlar o hayatımı üzerinde sürdürdüğüm ipi epey bir silkeledi.

İpin üzerinden düşüverdim.

Yavaş yavaş.

Sırt üstü düşüyorum şu an.

Hem de hareketsiz düşünüyorum,aşağı da bakamıyorum,çırpınmıyorum da çırpınamıyorum. Put gibi hareketsiz kaldım,düşüyorum.

Düşüyorum.

19 Temmuz 2014 Kayseri

12 Temmuz 2014 Cumartesi

Fazla.

Bir de bazı şeyleri çok fazla isteyince olmaz ya.Çok üzer adamı o.Fena üzer hemde.O yüzden bu hayatta hiç bir şeyi fazlaca istemeyeceksin.Derler ya bir şeyi çok istersen o olur diye.Yok öyle bir şey,koca bir yalan.Akışına bırakıcaksın herşeyi.Sonuçta herşey insanlar için,olmayınca olmaz,olursa da ne ala.

12 Temmuz 2014 - Kayseri

İfade.

Toplum içerisinde kendini ifade edebilmek hep büyük bir meziyet olmuştur benim için.Ama benim bu yönüm epeyce eksik.Şöyle söyleyeyim,o an içimde ne yaşıyor,ne hissediyorsam onu birebir ifade edemiyorum.Ya eksik ya da çok başka bir şekilde lanse ediyorum.Ve bu sebepten de devamlı yanlış anlaşılan bir adam oluyorum.2-3 tane insan evladından başka beni gerçekten anlayabilen insanların olduğuna da inanmıyorum.Onların yanında gerçekten çok rahatım ya işte bu yüzden.Zor bi dönemden geçiyorum şu sıralar,kendimle çok büyük bir kavgam var başka insanlarla kavgam var.Tam olarak hiç bir zaman mutlu olamadım aslında.24 yaşındayım ve bir kaç gün sonra biraz daha yaşlanacağım.Geçenlerde hayatımda çok önemli bir yeri olan çok eski bir arkadaşım olan Arzu'yla konuşurken de ona dediğim gibi;

 ''Sanırım tekrar ergenliğe giriyorum''.

Ve sanırım biraz bişeyler içmeye ihtiyacım var şu sıralar.Biraz kafamı ve kendi ruhumu dinlemeye ihtiyacım var.

Ama eminim ki , her zaman dediğim gibi ;

''Herşey çok güzel olucak''

Bir nevi olmayacak dua'ya amin demek gibi olsun ama yine de herşey çok güzel olucak.

12 Temmuz 2014 - Kayseri

Özet.

Dün canım epey sıkkın çok az uyumuşum,evde oturuyorum kağıt kalem aldım elime bişeyler çizeyim diye. Karalıyorum karalıyorum olmuyor. Çizmek içimden hiç gelmiyor. Dizi izleyeyim dedim olmuyor aklım başka yerlere kayıyor bi türlü odaklanamıyorum. Tam o arada telefonum çaldı. Arayan Ozan'dı. Ozan inanılmaz iyi çocuktur. Ankara'ya geleli bi 6 ay falan oldu 6 aydır hayatımda ama sanki yıllardır berabermişiz gibi hissediyorum yanındayken. Telefonda bana , ''Kızılay'dayım hadi gel abi takılalım.'' dedi. Koptum gittim yanına. Sevgilisi Gamze'de vardı yanında. Oturduk bi güzel kahve içtik,dertleştik biraz da geyik yaptık. Dağılırken Ozan bi laf söyledi. Dedim ki içimden budur abi. Ozan'ın söylediği şeyler hemen hemen şöyleydi; ''Abi,hep iyi oldukca başımıza hep kötü şeyler geliyor,ne kadar kötü insan varsa hepsininde başına güzel şeyler geliyor.'' Sanırım hayatımızın özeti bu.

21 Nisan 2014 - Ankara